27 Kasım 2014 Perşembe

Zelda

bir tez merasimi.. bir kış akşamı elime aldığım kitabın, herhangi bir şiir kitabının, beni sonu görünmeyen bir boşluğa sürükleyeceğini nereden bilebilirdim? düşü-ne-medim. Nilgün Marmara yazıyordu, mor kapaklı bir şiir kitabı üzeriydi.  ey, iki adımlık yerküre senin bütün arka bahçelerini gördüm ben! kendini bilmiş, beğenmiş, şımarık bir eda var. Kısa bir göz gezdirme sonrası öğrenci evimdeki bin bir zorlukla taşıyıp getirdiğim, küçük koltuğuma atıvermiştim. Şiir, roman, öykü, film, belgesel koltuğum. Edebi sanatlarımı istişaare ettiğim koltuğum. 

        Kimdi Nilgün Marmara ? beynimin ince noktalarında bir his belirdi. Bilgisayar koltuğuma
 geçtim, açtım makineyi, çeşitli okumalar vs... günler, aylar.. 
        
           beni Sema hocayla yakınlaştıracaktı Nilgün. Düşünebilen insan yapacaktı beni, kadının doğurganlığının mide bulandırıcılığını görecektim onda. Mutsuzlar ordusuna bir nefer daha katmayacaktım. Tıpkı onun gibi. Boğaziçi'nde oturulan  merdiven basamaklarının sahnesi Çukurova'da çekilecekti. Çukurova'nın Türk dili bölümünde merdiven basamakları Nilgün ruhunu hissedecekti belki. Yarım bırakmalarımızın ortaklığı çekecek beni. Hayatı, aşkları, sevileri...Aynı bekleme salonunun bireyi olduk. Hayat hep yüzünle seviştik tersinin hatrı kaldı, 

            13 ekim 87   sessiz bir intihar yaşadı. çığlık atmadan dudaklarının kenarında şiir kokan kan ile veda etti. Başka bir hayata hoşgeldin dercesine. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder