4 Aralık 2014 Perşembe


   

                                         Kayıp Kapak

Beşir'in en sevdiği oyundu gazoz kapaklarıyla oynamak. Aslında bakılırsa Beşir'in mahalledeki bütün arkadaşlarının en sevdiği oyundu. Orta halli ailelerin yaşadığı mahallelerde oyunlar da çocukların kendi imkanlarıyla ortaya çıkarılırdı.  Bu mahallelerde oyuncaklara para verilmezdi. Annelerin babaların kullanmadığı malzemelerle oyuncaklar elde edilirdi.  Dolabın kopan kolu araba  yapılırdı mesela. Babanın alet çantası otobüs...
   Orta ikinci sınıf öğrencisi olan Beşir, derslerinde de vasattı. Okuldan gelir gelmez kendisine ait olmayan odaya çantasını fırlatır, üzerini alelacele soyunur, eşyalarını katlıyormuş gibi yapıp dolabına atardı. Biraz geveze bir çocuktu. Dış görünüşü de pek iyi değildi. On bir çocuğun sondan birincisiydi.  
   Babası mizacı sert, asabiydi. Pek anlaşamazdı babasıyla, babası da onunla, her akşam içen, sabahları da akşam yaptıklarını hatırlamayan bir adamdı. Bazı zamanlar da akşam olanlar için özür dilerdi.  
       Yine bir sabah akşamdan kalma haliyle Beşir'i yanına çağırdı ve ona ''bedava'' çıkan bira kapağını verdi.

        - al bunu oğlum, akşam eve gelirken bir birayı burdan al. 

üzerine beş lira daha verdi. Toplamda iki bira almasını tembihledi. 
Beşir, öfkesini gizleyerek, sadece boş gözlerle bakmakla yetindi. Kapağı cebine koydu, diğer kapaklarını da öteki cebine...

          Balkondan şöyle bir göz attı mahalleye; çocuklar inmiş miydi, inmişlerse bugün ne oynamaya koyulmuşlardı. Bir yandan mahalleyi dikizlerken diğer yandan babasını düşünmeye başladı. 
               Sevmiyordu onu. Karar vermişti buna. Aslında karar vermekte  çok zorlanmıştı. Sabahları bir melek olduğuna inandığı adam, akşamları bir canavara dönüşüyordu birden. Bazı geceler  sarhoş olan adamın, babası olmadığına inanmak isterdi. Bu bir şeyi değiştirmezdi ama. Çünkü Beşir her akşam yerdi dayağı.. Önce annesi, kardeşleri, ablaları abileri...Sonra ona gelirdi sıra. Hatta bazen sadece kendi yerdi. Babası onun çok yaramaz olduğunu düşünürdü çünkü. Geçerli sebep buydu sarhoşluk değil. 

           Bütün bu düşlerin arasına oturan bir seslenme: 
- Beşir! gel ulan aşağıya. Kapak oynayalım.

+ ne bağırıyorsun oğlum. Tamam, geliyorum.

  Beşir, cebine doldurduğu kapaklarıyla hızlıca merdivenlerden indi. Şakır şakır ses geliyordu cebinden. En sevdiği sesti..
       Babası gelmeden eve dönmeliydi, onu mahallede oyun oynarken görürse kaçınılmazdı dayak yemesi. Diğer çocuklar akşam ezanı okunur okunmaz eve geçerdi, Beşir babası mahallenin köşesinde  görünene kadar. Bazı zamanlar babası evin kapısından girer  girmez kapıda Beşir'in onu görmesini beklerdi. Beşir de bunu bildiği için oyun oynarken sürekli evlerinin kapısına bakardı. Çoğu zaman oyuna  dalardı aslında. Babası bunun da çözümünü düşünmüş olacak ki balkona çıkardı. Balkonda sadece izlerdi. Seslenmeden, seslenme gereği duymadan izlerdi. Dakikalarca beklerdi orada, bir ayağını çok yüksek olmayan balkon duvarına uzatır Beşir'in görmesini beklerdi. Zaten her on dakikada balkona ya da kapıya bakan Beşir babasını hemen farkederdi. 
        Oyun bitti. Her zaman olduğu gibi bugün de yutmuştu. Tek mutluluğu mahalledeki çocukları yutmak. Hem de her oyunda. Biriktirdiği yüzlerce bilyesi, gazoz kapakları , tasoları vardı. Evin bodrumuna doğru yürümeye başladı, kafasında kazandıklarının hesabını yapıyordu, birden babasını gördü,babası görmeden kapakların tamamını, evlerinin hemen yanında bulunan izbe bahçeye  attı. Neyse ki fark etmemişti babası. 
      Gelir gelmez biraları sormuştu. Beşir telaşlı biraz da serin kanlı olmaya çalışarak: 
- Hemen alıp geliyorum, dedi. 
        Sinirlenerek elini sağ cebine attı, kapak yok. Sonra sol cebine attı orada da yok. Sinir kendini korkuya dönüştürüyor gittikçe. Engel olunamaz bir gözyaşı geldi hemen ardından. Sakin olmaya çalışıyor kapağı aramaya devam ediyordu. Ama ne yaptıysa ne ettiyse kapağı bulamadı. Aklına bahçeye atmış olabileceği geldi, ancak bahçe çöp yığınıyla dolu olduğu için bulunması zordu. Yine  de devam etti aramaya. Fatih'i çağırdı, en yakın arkadaşı Fatih'ti. Ona yardım edebileceğini biliyordu. Fatih'le dakikalarca aradılar yok. Ne söyleyecekti şimdi babasına ? Ne söylese inanırdı ? Yalan düşünüyordu durmadan. Değiştirerek, yuvarlayarak anlatacaklarını düşünüyordu. Ama artık çok geç... Çünkü babası balkonda onları izliyordu.
- Ne yapıyorsun orada ? 
+ Kapak arıyorum, senin bana sabah verdiğin kapağı kaybetmişim. 
- Bahçede mi arıyorsun ? 

Bahçede mi arıyordu ? Evet. Nasıl izahı olacaktı bunun. Biriktirdiği tüm kapakları buraya attığını söylese , dayak yiyecek, kapağı kaybettiğini söylese yine dayak yiyecek.. Çıkışı yoktu, yiyecekti dayağı. 
   - Evet. 
  + Yukarı gel. 
İşte bu davet dayağa davetti. Alanen bir davet.. 
Fatih'e ucu kırık bir görüşüz attı. 
 Merdivenlerden ağır ağır çıkmaya koyuldu. Ağlamayacağım, ne kadar hızlı vurursa vursun. Kemerle vurursa ? Olsun o zaman da ağlamayacağım. Bu kez sopayla dövecek ama, geçen akşam kopmuştu kemeri.
  Doğru tahminin zevki yüzüne bir gülümsemeyle oturdu. Babası elinde kalın bir sopa ile bekliyordu evde. Ablasını arıyordu Beşir'in gözleri. Onu sadece ablası kurtarır. Ablası yok. Henüz gelmemişti okuldan. 
   Tam anlamıyla eşşek sudan gelinceye kadar yemişti dayağı.. Tek damla gözyaşı akıtmadan. Belki akıtması gereken gözyaşı dudağından akan kan ile anlaşmıştı. Gözyaşı dökülmeyecek bugün. Bugün kanı akacaktı. 
   Hemen o gece ölmeye karar verdi. Dayanamıyordu daha fazla artık. Maalesef  kendini öldüremeyecek kadar yorgun düşmüştü cılız bedeni. Kendiliğinden uyumuştu.. Ve sabah babası baş ucunda saçlarını okşuyordu. Ondan özür diliyordu. Beşir, ağlamamak için sıkıyordu kendini. Babası gitti. Başını kaldırdı ve hüngür hüngür ağlamaya başladı.. Yediği o kadar dayağın ağlatamadığı çocuk, bir baş okşamasına kanmıştı belki... 

      

      
      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder